Florida’da dünyanın en büyük şempanze korunağı diye tanıtılan kocaman bir alana yayılmış bir yer var. Coulston Vakfı tarafından Amerika’nın Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından ilaç çalışmalarında denek olarak kullanılan 600 den fazla şempanze için kurulmuş. Sonra vakıf batmış. Başka bir kurum (savethechimps) bu işi üstlenmiş. Şimdilerde 266 şempanze yaşıyormuş bu doğal hayat parkında. Florida’nın Fort Pierce şehrindeki bu park ile Abhazya’nın Sohum kentindeki parkın hiçbir farkı yok aslında kurbanlar açısından. Her ikisinin ahalisi de yakın akrabamız olan şempanzeler. Her iki şempanze grubu da kuşaklar boyunca biz insanların kölesi olmuş. Ancak şimdilerde bu kurbanların bazıları hala kafeslerde tutsakken diğerleri kendileri için düzenlenmiş açık alanda görece olarak çok daha konforlu bir hayat sürüyor. Gene de ana yurtları olan Afrika ormanlarında değiller. Tıpkı benim anayurdumda olmayışım gibi.
Benim asıl ana yurdum Türkiye değil, Kafkasya. Bugünkü Abhazya ya da oralarda başka bir yerler. Çünkü ceddim 1860’larda göçmek zorunda kalmış. Ben de, annem babam da Türkiye’de doğduk büyüdük ama köken böyle. Ben şimdi Türkiye’den de Amerika’ya göçtüm. Bütün göçler zaten mecburiyetten olur ama yakın akrabam şempanzelerin ana yurdu Afrika’dan Kafkasya’ya veya Amerika’ya göçü göç falan değil tamamen köle ticareti. Akrabalarını tutsak edense insanın hırsı.
1934 doğumlu bir kadıncağız var. Yaşça babamdan biraz küçük annemden biraz büyük olan bu kadın, yılın 300 günü dünyanın dört bir yanına seyahat ediyormuş. Kafkas halkları uzun ve sağlıklı yaşar diye bilinir. Babam çoktan öldü, annemse kendine bakmaktan aciz durumdayken bu kadın dünyanın dört bir yanında fink atıyor. Bedenen de aklen de sapasağlam. Kendini kurtarmış, dünyayı kurtarmaya çalışan bu kadının adı Jane Goodall. İngiltere doğumlu olan Jane, 1957 yılında tazecik bir genç kızken, bir arkadaşının çiftliğine misafir gitmiş Afrikaya. Gidiş o gidiş. 1960 yılında sponsorlu bir film çekimine başlamış Tanzanya’nın ormanlarında. Maymunları fotoğraflıyormuş ormanın derinlerinde, hem de o günlerin teknolojisi ile. Tam 55 sene sürmüş vahşi Afrika ormanında şempanze gözlemlemesi. Hiç kimse şempanzeler hakkında doğru dürüst hiçbir şey bilmezken başlamış çalışmaya ve görmüş de görmüş, gördüklerini de filmleyip göstermiş. Bulduğu kanıtladığı her şey devrim niteliğinde. İlk keşfi, şempanzelerin alet kullanıyor, üstelik de kullandıkları aletleri üretiyor oldukları gerçeği. O zamana kadar insanı hayvandan ayıran şeyin alet üretimi ve kullanımı olduğuna inanılıyormuş. Daha pek çok şey keşfetmiş, bildiğimiz tabuları yıkan. Tabu yıkmak kolay iş mi. Düşmanları türemiş. Gözlediği şempanzelere isim takması bile tepki çekmiş. Numaralandırması yeterliymiş insan gibi isimler takacağına. Oysa onların da insan gibi ayrı ayrı kişiliği var diyor Jane. Huyları suyları öyle farklı ki diye anlattıkça anlatıyor. Öfkesi burnunda olanları, şaka yapmayı sevenleri, utangaçları, dediğim dedikçileri tek tek kaydetmiş, sorulunca da anlatıyor. Aile hayatlarını, çekişmelerini, çeteciliklerini, yamyamlıklarını hatta ceza olarak topluca kendi soydaşlarını katledişlerini gözlemiş göstermiş. Sadece öpüşmelerini sevişmelerini değil yarışmalarını dövüşmelerini de göstermiş. Sırt sıvamak, sırtına vurmak, yumruğunu sıkıp havaya kaldırmak gibi cesaret verici teşvik edici davranışlarını, gıdıklamak şaka yapmak özür dilemek gibi davranışlarını kaydetmiş. Bunları laboratuvar ortamında insanlardan öğrenmiş olabilecekleri koşullarda falan değil ormanın dip köseşinde filme çekmiş. Sadece National Geografik belgesellerinin değil bütün dünyanın maymun uzmanı olmuş onlarca yılı ormanda onlarla geçirerek . İki kez evlenmiş çocuk da yapmış ama hep ormana koşmuş. Bunca sağlıklı olması hep doğanın kucağında yaşaması yüzünden olmalı. Binlerce önyargıyı yıkmış. Yüzlerce ödül kazanmış. Şimdi ormandaki araştırmaları öğrencilerine bırakmış 85 yaşında hiç durmadan dünyayı turluyor. Anlatıyor.
1960’larda Afrika’daki şempanze nüfusu iki milyon iken şimdi üç yüz kadarmış, bunu anlatıyor. O işe başladığında balta girmez ormanlarla kaplı alanlar şimdi ot bitmez çöle dönmüş, onu anlatıyor. Petrol ve kereste için yok edilen ormanların maymunlarla birlikte bizi de nasıl yok etmekte olduğunu anlatıyor. Akrabalarımız olan şempanzelerin huylarını anlatıyor. Onların yaşadığı ormanda “Colobus” denilen küçük bir maymun türü yaşadığını, şempanzelerin topluca ava çıkarak onları yakalayıp öldürüp yediklerini ve böylece soylarını kuruttuklarını anlatıyor. Nadiren de olsa, kendi cinslerine savaş açtıklarını, bazen bu savaşların yiyecek paylaşımdan bazense hakim dişinin rakip genç dişiye kafayı takması gibi sudan sebeplerden çıktığını anlatıyor. Bazen kızdıkları bir tanesini topluca avlayıp hep beraber yediklerini anlatıyor. Kendi soydaşlarına karşı en az insan kadar vahşi olduklarını anlatıyor. İnsan gibi eğitilebilir olduklarını da anlatıyor.
1977 Yılında Jane Goodall “Roots and Shoots” “Kökler ve Filizler” diye bir hareket örgütlüyor. Çocukların eğitilmesi ile hem maymunların hem insanların yani dünyanın kurtarılabileceğini düşünerek bu hareketi başlatıyor. Şimdilerde 100 den fazla ülkede 10.00 den fazla grup bu harekete can veriyor. Her grup kendi çapında bir şeyler yaparak geleceğe katkı sağlıyor. Kim köyünden geçen akarsuyu temizliyor kimi bir hayvan barınağını ihya ediyor. Kimin gücü neye yeterse onu yapıyor. Jane kapı kapı dolaşıp bu gruplara moral desteği sağlıyor. Onu genç tutan da bu. Umutluyum diyor. Yapılabilir, diyor. Herkes elinden geleni yapmalı, diyor.
Madem ki konu “Roots and Shoots” kendimi düşünmeden edemiyorum. Benim göçtüğüm Florida’da oluşturulan maymun sığınağı “sürgün” açısından tamamdır. “Kök”lerimin olduğu Abhazya’daki içler acısı maymun bahçesi içinse artık harekete geçmek gerekir. Sanki o tutsak maymunlar kurtarılabilse, kimselerin varlığından haberi bile olmayan Abhazya’nın da kaderi değişirmiş gibime geliyor.
Ömrünü şempanzelere adamış bir kadın bile örnek olmayacaksa bizi harekete başka ne geçirir bilemiyorum.
Not
Notlar:
Yazının Facebook'taki
bağlantısı. |