GERİ

Kök Salmak veya Kök Yaymak

Çok yıllar önce Altan Erbulak genç yaşta öldüğünde, yaşam öyküsünü okuyup şaşırmıştım. Oyuncu, karikatürist diye başlayan mesleklerinin listesi uzayıp gidiyordu. Oyunculuğunu bilir severdim ama diğer işlerinden haberim yoktu. Bu özgeçmişi okuyanlar dörtdörtlük sanatçıymış diye canı gönülden takdir ederken ben kimselere demedimse de içimden dudak büktüm. Amaaan, ne olacağına bir türlü karar verememiş, oradan oraya savrulmuş bir maymun iştahlıymış, diye düşündüm. Bir yere tutunup kök salmanın önemine inanıp, daldan dala konmayı kınadığım demlerdeydim. Ancak hep öyle kalmadım.

Daha önce de yazdım, benim ömrümün dilemmasını “genişlemek mi yoksa derinleşmek mi lazım” sorusu oluşturmuştur. Bazen ona bazen diğerine ikna olduğum ve o kapsamda çabaladığım ömrüm süresince iki ucun birinden öbürüne defalarca savruldum. Çocukluğumda her şeyi öğrenmeliyim diye düşünür bilgiye oburca saldırırken konu ayırmazdım. Böylece o kadar genişlemiştim ki sonunda genişlemenin sığlaşmak olduğunu fark ediverdim. Gençlik yıllarımın başlangıcı, diğer her şeyi bir yana bırakıp belli konularda derinleşmek gerektiğine ulaşma demlerimdir. Sonrasında, ilgisiz bulduğum her şeye kapımı kapatıp hep aynı konularda eşinirken bazı alanlarda uzmanlaştım ama derine inmenin kör kuyuya inmek gibi olduğunu, bu sefer de ufkumun çok daraldığını anladım. Sonrası sil baştan. Sonunda yaşımın da kemale ermesiyleydi sanırım, bunun yumurta-tavuk meselesi olduğunu, biri ya da diğerinin doğru olmadığını, hem hiçbir bilgiye kapımı kapamamam hem de özel ilgi alanlarımda uzmanlaşmam gerektiğine karar verdim.

Orta yolu bulmak insanın kulağına hoş geliyor, yapması kolaymış gibi. Oysa hiç değil. Sadece lafta iyi. Bırakın bir kaç konuyu, sadece bir konuda uzman olmak isteseniz bile ona harcayacağınız enerji, emek ve zaman diğerlerine olanak bırakmıyor. Hem derinleşmek hem de genişlemek benim gibi hiperaktif biri için bile olası değil. Ben böyle iki uç arasında savrulurken son dönemece Florida da girdim. Gerçi hep bahçeli evlerde yaşamıştım ama emekliliğimde bahçeli bir evim olunca, ömrümde ilk kez toprağı ellemeye başladım. Dilemmamın yanıtını da toprakta buldum.

Toprak dediğime bakmayın, Florida’nın bütününde hiç toprak yok. Her yer kumla kaplı. Öncesinde ben de inanamadım ama gerçekten sadece kum. Ancak plaj kumu gibi çıplak değil, üzerinde ağaç da var çimen de çiçek de. Daha önce gerçek çöllerde gezmişliğim de var. Çöl bitkisi diye bir şeyleri de az çok görmüştüm. Ancak burası farklı. Çünkü burada hem çöl gibi kum var, hem de orman gibi su var. Su ve kum bir araya gelince de karşıdan baksanız has toprak sanacağınız yeşil bereketi var. Benim bahçem de bu bütünün doğal bir parçası.

Bahçemden öğrendiğime gelince: Köklenmek demek derinleşmek demek değilmiş, bazen derinleşmek ama bazen de genişlemek demekmiş. Bizim kök dediğimiz şeyleri hatırlayın, bir ağacın ya da bitkinin yüzeydeki dal budağının neredeyse ayna görüntüsü gibi içerde kök saçaklanması vardır değil mi? Burada da böyle salkım saçak kökler var. Tek farkı asimetrisi. Yüzeyde olanın azı değil çok daha fazlası aşağıda. Ufacık bir sürgünü yolayım diye abanıyorum ki en derinlere kadar uzanmış inanılmaz güçlü bir kök direnciyle karşılaşıyor, bazılarını ne kadar uğraşsam da yerinden sökemiyorum. Bu köklenme becerisinin gereğine aklım eriyor elbette ama nasılına aklım yetmiyor. Kum denilen gevşek şeye böyle sıkıca tutunmak için nasıl bir beceri geliştirmiş olduklarını çözemiyorum. Bu tür en derine inen bitkiler çok şaşırtıcı ama asıl şaşırtıcı olan diğer bazı bitkiler. Bunlar derine inmiyorlar, iyice yüzeydeler. Bunlar genişleyengiller. Bunlardan biri özellikle ilgi alanımda. O tek bir yapraktan oluşan bir ot. O otu çekiyorum, arkasından upuzun bembeyaz lastik kıvamında bir sapla birlikte geliyor. Eğer hırsla değil de nazikçe çekmişsem, o kar beyazı sap benim bir karışımı geçiyor, öylesine uzun. İş edinip kumu kazıyınca görüyorum ki çektiğim için kopmuş olan o sap ya da kök, karış da neymiş metrelerce uzun. Şaka falan değil, istisna da değil, bir minicik yaprağın metrelerce uzayan kökü var. Kök dediğim de derine değil yanlamasına. Bunun kuma tutunma için özel geliştirilmiş bir taktik olduğunu anlamam uzun sürdü ama eşiye kazıya iyice öğrendim ve artık biliyorum. Bir bitki upuzun bir tüp üreterek yüzeyin hemen altından yanlamasına ilerledikçe ilerliyor. Hem de birbirinden alakasız birçok yöneltide. Böyle rastgele ilerlerken verimli bir yere rast gelirse, minicik kılcal kökler vererek oraya azıcık tutunuyor ve yukarı doğru da bir tek yaprak atıyor. Sanırım bu mini istasyonlar sayesinde ilerlemesini sürdürüyor. Böylece toprak yüzeyinin hemen altında (pardon kumun) bir çeşit örümcek ağı gibi yayılmış oluyor. Aradaki istasyonları da bu ağın düğümlerini oluşturuyor. Düğümlerden yükselen minik yaprakçıklardan yer üstünün nimetlerini aşağıya taşıyor. Aşağıdaki bu boruların kalınlığı makara ipinden yarım parmak kalınlığına kadar değişiyor. Uzunluğu da metrelerle ölçülebilir. Bu bitkiler hakkında tek kelime okumuşluğum yok. Anlattıklarımın hepsi gözlem. O nedenle hiç anlamadığım bir şey de, kumun içinde uzanan bu kök boruların pırıl pırıl sedef beyazlığında olması. Lekesiz inci beyazlığının hem bir nedeni olmalı hem de bir formülü, ama ben bilmiyorum. Bildiğim şu, benim gözüme görünen kısmı yani minicik tek yaprağı olağanüstü güzel. Hayatımda gördüğüm en güzel çimen yaprağı budur desem abartmış olmam. Asıl öğrendiğimse bu eşsiz güzelliğin ölümcül olduğu. Çünkü bu bitki bir oportünist. Aslında yan yan giderken buraların asıl hâkimi olan bir çimenin köklerini izliyor. Evet, buralarda çim de başka birçok bitki de derine değil yanlara doğru kökler atıyor. Benim güzellik de yaygın olan çimlerin köklerini izliyor. Ancak sadece ondan faydalanmıyor. Onun sayesinde yaptığı yolculukta eğer derine inan bir başka köke rastlarsa ona yapışıyor ve emerek canını alıyor.

Florida’da göl nehir kaynak yağmur aklınıza su için ne geliyorsa hepsi bol ama güneş de bol. Kum ise toprak gibi bir şey değil; bir gün yağmasın, gevşekliğinden suyu tutamadığı için kupkuru oluyor. Bu iklimde yüzeyel kök salan bitkiler de, çimenler dâhil, bir günde kuruyuveriyor. Bu güzel ise, derinden su çeken bitkilere dadanarak onları sömürüyor. Her şey kururken o güzelleşiyor. Ne zaman bahçeye yeni bir çiçek eksem yanı başında bitiveren tek bir yaprakla o bitkinin de ecelini yazdığını kanıtlıyor. Kökleri öyle yaygın ki yaprağını yolmakla da baş olmuyor.

Şimdi iyice anladım ki, derine kök salmadan genişlemeye uğraşmak aslında yaşamla çok da bağdaşmıyor. Tıpkı çimler gibi sığlaşırsan çabucak kuruyorsun. Derinleşmek iyi bir çözüm ama fırsatçılar da beleşin yolunu keşfetmekte uzman. En derine ineni en beleşçiler sömürüyor. Ne yapalım, doğa öyle diyorsa hayatın kuralı da bu demektir. Bunu öğrenmem için de Florida toprağını kazımam lazımmış.

Tevekkeli birileri Astronomik keşifler yapacağım diye ömrünü tüketirken, ötekiler “Astrolojiye göre durumunuz şudur” diyerek paraya para demiyor. Birileri Kuantum fiziğinin keşiflerine kafa patlatırken, berikiler “Kuantoloji diyor kiii” diyerek malı götürüyor. Demek ki dünyanın düzeni de böyle; birileri hep emek veriyor, birileri de o emeği çalıp çırpıp çevresine çalım atmakta kullanıyor. Bana da öldürdüğü güzelim çiçeklerime ağıt yakarken, uyanık güzelin bembeyaz inci köklerine ve yemyeşil yaprağına bakıp oportünizmi kutlamak kalıyor. Tıpkı yıllar önce evime girip neyim var neyim yoksa çalan hırsızımı mahkemede kutladığım gibi.

Dünyanın düzeni hırsız düzeni. Derinleşsen de genişlesen de emeğin hep hırsıza yem oluyor.


13 Haziran 2020

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ