GERİ

Kayarak, koşarak ya da uçarak gelen yemekler

Kayarak, koşarak ya da uçarak gelen yemekler

Benim için geçerli değilse de ekrandan yemek siparişi vermek hayatın bir parçası oluverdi hem de çok kısa sürede. Telefon ekranından olanı artık gündelik ama başka çeşit siparişlerden bahsedeceğim.

Beş yıl önce ilk kez New York Havaalanına gittiğimde bekleme yerlerinin çoğunda masaların ortasına yerleştirilmiş Apple tabletler olduğunu görmüştüm. Yiyecek içecek siparişinizi o tabletlerdeki menüden seçiyor, kredi kartınızdan ödemesini de yapıyorsunuz, sonra da bekliyorsunuz ki bir garson oturduğunuz yere getirsin…

Sonra Florida’da Wawa diye bir benzinci girdi hayatımıza. Sadece benzinci değil, bizim mola yerlerimizdeki gibi hem ıvır zıvır dükkânı hem de lokanta ama tek mekânda. O benzinci dükkânında da ekrandan veriyorsun siparişini, mutfak görüp hemencecik hazır ediyor. Garson yok, sen doğrudan teslim alıp kasaya ödüyorsun. Genellikle de yolda giderken yiyor, içiyorsun. Eğer yoldayken yakınındaki Wawa’yı kendi ekranından bulup önceden siparişini verirsen, sen benzinciye ulaştığında paketin de hazır oluyor, beklemiyorsun…

Sonic diye bir fast food zincirinde ise her bir park yerine ayrı ayrı büyük ekranlar yerleştirilmiş. Park yerinde arabadan inmeden ekrandaki fotoğraflı menüden istediğini seçip ödemeni yaptığında gençler tekerlekli kaykaylarla kayarak getiriyor tepsini. Arabada yiyeceğin için devrilmeyecek dökülmeyecek tarzda yerleştiriyorlar tepsiyi üstelik…

Miami merkezinde, tepesinde anten olan küp şeklinde makineler dolaşıyor kaldırımlarda. Tekerlekli bu küpler kendi kendine gidiyor. Görünürde bir kumanda eden yok. Bu robotlar önlerinde insan görünce durup bekliyor, kimseye çarpmıyorlar. Civcivli Miami trafiğinde insanlardan daha fazla uyuyorlar kurallara. Kırmızı ışıkta duruyor, sadece yeşilde geçiyorlar. Yollarını şaşırmıyor, programlandıkları adrese teslim ediyorlar yiyecekleri. Bu yürüyen metal kutuların içlerini görmedim ama eminim ısı izolasyonları da vardır. Böylece evinizden ya da işyerinizden çıkmadan istediğiniz yemeği seçip parasını önden ödeyerek ayağınıza kadar insansız getirtebiliyorsunuz.

Bu senenin Şubat ayında Miami sokaklarını arşınlamaya başlayan bu robotları ilk gördüğümde ekrandan yemek siparişi vermenin tepe noktasına erişilmiş diye düşünmüştüm ama yanılmışım.

Belki benim gibi siz de sosyal medyada görmüşsünüzdür, bazı park ve caddelere yemek sipariş kutuları koymuş Çin. Denk gelirseniz o kutulardan birinin ekranından istediğiniz bir yemek firmasının sayfasına girip yemeğinizin siparişini oluşturuyorsunuz. Bir süre sonra tepenizde bir dron uçmaya başlıyor. Ayaklarıyla taşıdığı yemek paketiyle sizin ekranını kullandığınız o kutunun üzerine konunca kutunun tepesi açılıyor ve dron paketi içine bırakınca da kapanıyor. Sonra siz ekrandan ödemenizi yapıp siparişinizi doğruladığınızda ön taraftan başka bir kapak açılıp paketi size uzatıyor. Bunun telefonunuzdan sipariş verme opsiyonu da var. O zaman da en yakın kutunun nerede olduğu ve siparişinizin ne zaman kutuya eriştiği telefonunuza bildiriliyor.…

Amerikalı tutucular “Üniversitelerimizi Asyalılar doldurdu, gelip burada okuyor, teknolojilerimizi çalıp gidiyorlar” diyor. “Çinliler zaten teknoloji hırsızlığından utanmıyor bunu doğal hakları görüyorlar” diyen bir anlayış zaten vardı ama bugünlerde iyice sesleri yükseldi. Tıpkı 2. Dünya savaşı günlerinde olduğu gibi, günümüz Amerika’sında Asya halklarına yönelik düşmanlık bilenmiş durumda. Harward Üniversitesindeki Asyalı öğrencilerin kayıtlarının sildirilmek istenmesi bunun dışa vurumu.

Ben Amerika’da yaşadığım için Çin tarafının Amerikalılara bakış açısından haberdar değilim. Ancak yeni duydum ki “Teknolojik Ajanlık Yasası” çıkarmış Çin ve “Teknolojimizi çalıyorsunuz” diyerek hatırı sayılır bazı Amerikalıları kapı dışarı etmiş. Amerika’nın teknolojimizi çalıyorlar diye üniversite öğrencilerine sarması bu yasanın uygulamaya konmasından sonra yani …

Amerika’nın teknolojik devriminin tanığıyım. Hiç gitmediğim için Çin’in teknolojik devrimini bilmem mümkün değil. Sadece gidip gezen arkadaşlarımın izlenimlerini okuyorum. Bir de basına ne kadar yansıyorsa o kadarını. Ancak sosyal medya bir alem. Eline telefon alan her şeyi paylaşıyor. Parkta dronla uçarak gelen yemek siparişini görmem de sosyal medya sayesinde oldu. İlk kez Çin’de kurulan “tam otomatik” hastanenin görüntüleri falan filan da eklenince kimin teknolojisi daha önde sorusuna gerek bile kalmıyor.

Kimin teknolojisi öndeyse kimin geride kalan olduğu da belli oluyor. Bu arada bana da ne oluyor bilmem. Ben ekrandan sipariş veren değil mutfağa girip yemek pişirenlerdenim ve biliyorum ki bunu yapan son nesilim. “Eskiden evlerde mutfaklar varmış” diye anlatılacak masalların ninesiyim.

Nesil deyince, Çin nesli sadece bir kuşakta büyüyüvermiş. Hâlâ minyonlar ama eskiye göre boyları bayağı uzamış. Amerika’da ise artık büyüme enine doğru oluyor. Hey ekonomi, sen nelere kâdirsin: zenginleşen uzuyor, yoksullaşan şişkolaşıyor…

Uzayanın ömrüne ömür eklenirken genişleyenininse ömrü tükeniyor. Kimin gitmekte kimin gelmekte olduğunu ise hep beraber görüyoruz. Bizler, kim ne dedi, niye dedi diye didişirken atı alan Üsküdar’ı da geçiyor New York’u da.

Şu dünyada bir oyuncular var, bir de seyirciler. Bizim payımıza da bırak birinci ya da ikinciyi, oyuncu olmak bile düşmemiş ya, o yüzden gıpta ve öfkeyle seyrediyoruz gelişmeleri. Çalışmak yerine konuşmayı seçtikçe, yemeğimiz uçtu, içeceğimiz kaçtı diye daha çoook seyrederiz, ne diyelim.


15 Haziran 2025

NOT: Miami’deki yemek servisini görmek için: tıklayınız...
Çin’deki yemek servisini görmek için: tıklayınız...

Yazının Facebook Sayfasındaki bağlantısı.

GERİ

 

 

  Son olarak 08.06.2025 tarihinde düzenlenmiştir.