GERİ

Uzun Tırnaklar ve Temizlik

Adı Love olan bir kırmızı tonu vardı. Şimdi markasını hatırlamadığım bu ojeyi sürmeye bayılırdım uzattığım tırnaklarıma. Yeni yetmeliğime kısıtlı kaldı bu hevesim. Mesleğim insan eti mıncıklamayı gerektirdiğinden tırnak uzatamaz oldum, üstelik boyayacak vaktim de olmuyordu gündelik iş yoğunluğundan.

Kızımı 24 yaşında doğurdum. 8 aylık kadardı. Sabah yatağıma almış keyifle oynaşıyordum. Birden elim kızımın gözüne giriverdi. Gözümle gördüm benim tırnağımın onun korneasını boydan boya çizdiğini. Hayretle ellerime baktım. Hangi aralıkta gene tırnak uzatmıştım, bilmiyorum. Kızımın gözüne soktuğum tırnağım, tam ortadan ikiye böler gibi yukardan aşağı çizmişti göz bebeğimin göz bebeğini. Gözümün nuru bir taneciğim, benim tırnak hevesim yüzünden kör olacaktı demek. O an kendi tırnağıma bakarken duyduğum vicdan azabını kelimelere sığdırmam mümkün değil. Hala hatırladıkça ürperiyorum.

Göz hekimi bir arkadaşım telefonda yatıştırdı beni. Birkaç saate kendiliğinden iyileşir hiç merak etme, gözünü kapatman yeterli, dedi. Gözünü bantlamaya çalıştım kızımın ama izin vermedi. Korsan bandı gibi önce kendime sonra ona bandaj yaptım, oyuna çevirdim ama bu numara da işe yaramadı. Önce kanmış gibi oluyorsa da hemen sıkılıyor, oyunumuzun en hararetli yerinde eliyle söküp atıyordu bandajı. Uykudan yeni kalkmış, capcanlı çocuğu ne yaptım ettim, yeniden uyuttum sonunda. O uyurken de ben hayatımın en azap dolu zamanlarından birini geçirdim. Uyandığında gerçekten iz yok olmuştu. Benim bu tırnak kazam bedelsiz geçip gitmiş oldu. Uzun tırnak hevesimse hiç geçmedi ama sonraki yaşam periyodlarımda tırnaklarımı uzatma ve boyama lüksüm hiç olmadı. Elleri ile çalışan herkes gibi.

Öyle midir sahiden? İşinizi ellerinizle yapıyorsanız, uzun tırnaklı olamaz mısınız?

Benimle aynı iş yaptığı halde tırnakları hep uzun ve boyalı olan bir meslektaşıma nasıl kullanabiliyorsun bu uzun tırnakları deyiverdim bir gün. Hep böyle kullandığım için alıştım, hiç zor gelmiyor bana, dedi. Parmaklarının ucunu değil iç yüzeyini hatta yan yüzeylerini bile kullanmaya alışıyorsun, ayrıca tırnağın kendisi sayesinde parmak uçlarını başka bazı işlerde de kullanıyorsun. Jilet niyetine kullanmışlığım bile vardır diye ekledi. Uzun tırnaklı parmaklar daha az değil daha fazla fonksiyonel, dedi. Haklı mı diye düşündüm. Ben özellikle mutfakta çalışırken, ellerim yağlı ya da nemliyken, fırın ekranını tuşlamak falan gibi dokunmatik işlemleri parmak uçlarım yerine parmak eklemlerimle yapmayı huy edinmişimdir. Elimi yumruk gibi yaparak kiri yağı içine hapseder, parmaklarımın dış yüzeyi ile özellikle eklem çıkıntılarım ile dokunarak bazı basit şeyleri yaparım. Telefon aramalarım da dahildir buna. Yapa yapa beceri geliştirdiğim için de bayağı iyi yaparım. Bunu hatırlayarak hak verdim meslektaşıma. Demek illa da parmak uçları ile yani tırnak yatağı ile yapmak zorunda değiliz bazı şeyleri. Bazen bırak tırnak yatağını ya da parmak ucunu, parmaklarımı hatta ellerimi hiç kullanmadan sadece bilek içleri ile tencere taşıdığımı, kapakları açtığımı falan da hatırlayınca, iyice ikna oldum bu tırnaklı yaşamın ekstra kolaylıklar sağladığına. Bizzat deneyerek doğrulamış değilsem de gündelik yaşamı uzun tırnaklarıyla pek ala da sürdüren bir sürü kadın gördükçe anladım ki mümkün bir durumdur bu.

60’ından sonra Florida’lı olunca uzun tırnak meselesini yeniden hatırladım. Emekli olmamın getirdiği tırnak uzatma ve bakma özgürlüğüm sayesinde değil (ki bu özgürlüğü henüz kullanmış değilim), Afrika kökenli Florida’lılar sayesinde. Amerika da tırnak protezi modası dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar yaygın çünkü. Dünyanın diğer yerleri ile yaptığım kıyas da dayanaksız değil çünkü dünyanın köşe bucağına saçılmış göçmen kadınlara sordum bu konuyu. Sağ olsunlar, yüzlercesi yanıtladı. Böylece iyice anladım ki bu her yere bulaşmış bir modadır ama gene de en çok burada Florida’da yaygındır. Florida’da tırnağı protezsiz bir kadın görürseniz büyük ihtimalle turisttir, o kadar yaygın tırnak protezi.

Bu protezleri yapmak için önce tırnağınızın üzerini kazıyorlar, sonra da inceltilmiş tırnağın üzerine sentetik bir şeylerle kaplayarak şekil veriyorlar. Böylece birkaç hafta süreyle istediğiniz şekilde ve uzunlukta çok şık görünen tırnaklarınız oluyor. Sonra asıl tırnak dipten uzadıkça görüntü bozuluyor ve yeniden yaptırıyorsunuz elbette. Çünkü kazınmış güdük tırnağınızla bir daha kendi tırnağınızla gezmeniz pek de mümkün olmuyor. İyi iş, kazançlı iş, o nedenle her köşe başında tırnakçı dükkânı var buralarda. Özetle tırnak uzmanından da protez tırnaklısından da bol bir şey yok buralarda ve istediğiniz uzunlukta deyince gözünüzde ne canlandı bilmem ama açıklamalıyım. Uzun tırnak dediğin normalde birkaç milimlik bir şeydir. Zaten daha çok uzatırsanız kırılır. Ancak doğalı yerine yapayı geçince tırnak boyu istediğiniz kadar olabiliyor. Parmak ekleminiz kadar uzun olanlar ı var, hatta parmak uzunluğundan bile uzun olanları da var. Üstelik de neden bilmem en çok da hizmet sektöründe çalışanlarda bu kadar uzunu var. En çok da kasiyerlerde görüyorum ben bu uuupuzunları. Onlarınki kadar uzun değil ama benim kızım da alışmış, onun tırnakları da protez. Ancak abartılı uzunlarını gördüğümüzde, o bile dedikodusunu yapıyor, kıçını nasıl siliyor bunlar acaba diyerek. Sahi, nasıl kullanılabilir ki o kadar uzun tırnakla bir el? Bu soruyu sorunca, uzun tırnakları ile hasta muayene etmeyi beceren meslektaşım geliyor hemen aklıma. Alışıyorlar demek ki diyorum ama kendi söylediğime kendim de inanamıyorum gene de.

Haa, bir de kıç silme lafı ile doruk yapan işin hijyen boyutu var. Önce sunu söylemeliyim. Ne zaman ayak tırnaklarımı ojelesem, gözüme tertemiz görünmesinden mutlu oluyorum. Ne zaman ojelerimi silsem altından çıkan kirli tırnaklarıma bakıp bir daha ojelemeyeyim ki kirlendiklerinde görebileyim diye kendime fırça atıyorum. O nedenle ben de uzun tırnakların pisliği ve ne kadar uzunsa o kadar daha pis olacağı konusunda hem fikir(d)im. Zaten o uuuupuzun tırnakları görür görmez iğrenme mimikleri takınanları gayet iyi anlamam da o yüzden. Ancak biliyor musunuz, haklı değiliz. Evet doğru; en dipten kesildikten sadece bir kaç gün sonra tırnak yatağımız leş gibi olma eğilimindedir. Evet doğru; ilkokul öğretmenimiz tırnak kontrolünü biz temizliği öğrenelim diye yapardı. Evet, bunlar doğru. Ancaak, kısa tırnak temizdir, uzun tırnak pistir önermesi gene de yanlış. Neden biliyor musunuz, tırnak çok uzunsa artık parmak uçları ile çalışmadığınızdan kir pas da parmak ucundan yani tırnak yatağından uzak kalıyor. Ayrıca da tırnak yatağı kullanılmamak yüzünden oyuntu özeliğini yitiriyor ve böylece uuuupuzun tırnakların içleri, azıcık uzun tırnakların içleri gibi pislikle dolmuyor. Yani upuzun tırnaklara iğreeeenç diye yaklaşanlarımız kendilerinin dün kestiği tırnak yataklarının daha çok pislik barındırdığını bilmek zorunda. Bir de ulusça medarı iftiharımız olan taharet konusu var. Hep anlatıyorum ama gene anlatayım. Biz kıçını yıkayanların bağırsakları hiç kıçını yıkamayanlardan daha pis. Biz, çok övündüğümüz o kıç yıkama işlemi sırasında, kısa kesilmiş tırnak yataklarımıza aldığımız mikropçukları ağzımıza taşıyıp, bütün barsaklarımızı kirletmeyi beceriyoruz. Kanıtı mı? İplik kadar ince kıl kurdundan metrelik tenyalara kadar bağırsaklarında çeşit çeşit parazit taşıyan başka millet arasan yok, bizden gayri. Afrika savanlarında su yüzü görmeden yaşayanlar dahil buna. Çünkü elin ne kadar çok kıç deliğine değiyorsa o kadar çok barsak paraziti sorunun oluyor. Buna “makattan ağıza el taşıyıcılığı” deniyor. Neyse, bu konu upuzun ve üstelik de aşırı hassasiyet noktamız, o nedenle biz gene “biz çoook temiziz, onlar çoook pis” deyip konuyu geçelim. Ancak vurgulamasam olmaz; elini yıkamayı bilen gerektiği zamanlarda usulünce yıkayan insan da var, geçiştirip kendine bile yutturan da, temiz insan da var, pis insan da, var elbette var ama temizliğin ölçütü ya da göstergesi tırnak uzunluğu değil. Görünüşe aldanmayın, temizlik tırnakta değil vallaha da billaha da..

Bugün ben, Orta Batı da yer alan kocaman bir Amerikan doğa parkı hakkında bir belgesel izledim. Belgeselden çok şey öğrendim. Bunlardan biri de kunduzların nehirler üzerinde yaptığı barajlarla ilgiliydi. Kunduzların mimari yeteneklerinden haberim vardı. Dere yataklarında yaptıkları bu bariyerlerden bazılarını görmüşlüğüm de vardı. Ama bu belgeseldeki kadar kunduzları yakın çekim görmüşlüğüm yoktu. Bir kunduz ailesinin taşıdığı çalı çırpıdan yeni bir yuva kurmasını, ayrıca bir yazlık ev inşa etmelerini, yeni bebelerini epeyce uzaktaki yeni evlerine suyun üstünde ağızlarıyla taşımalarını, beslemelerini, beslenmelerini falan görmüş değildim. Onları pür dikkat izlerken fark ettim kunduz ellerinin maharetini. İncecik parmaklarını bizden bile mahir kullanıyor olduklarını görerek epeyce şaşırdım. O becerikli mi becerikli ellerin upuzun tırnakları olduğunu da gördüm. Tırnak uzunluklarının el becerilerini azaltmak yerine artırdığını izledim. Hayvan tırnakları üstüne nedense hiç düşünmemişim. Bu belgeseli izlerken, aklıma bir başka belgeselde izlediğim minik bir maymun türü geldi. Sadece Madagaskar adasında ağaçların tepesinde yaşayan bu hayvancık, ağaç kurtları ile beslenmeyi seviyor. Bu kurtçuklar da ağaçların içindeki kovuklarda ürüyorlar. Bizim minik maymuncuğun (ki gerçekten akraba soyuna göre pek bir minik) tırnakları uzun ama orta parmağının tırnağı belirgin olarak çok uzun. O tırnağı ile ağaç kabuğuna tık tık vurarak yansıyan sesten kovuğun nerede olduğunu keşfediyor. Biz doktorlar da adına perküsyon dediğimiz aynı yöntemi kullandığımız için ben tırnak uzatamıyorum. Ancak onlar sert ağaç kabuğunu, ben insanların yumuşacık karın cildini tıklıyorum. Vurduğumuz şeyin hassasiyeti bizim hassasiyetimizi oluşturuyor. Bu fark bir yana, bu maymun bizden becerikli. Çünkü o parmağını sadece içerde ne olduğu keşfetmek için kullanmıyor. Kovuğu bulunca o uzun tırnakla kabuğu kazıyor. Sonra da açtığı küçük delikten o upuzun tırnağı içeri sokup, kurtçuğu çengelleyip dışarı çekiyor ve afiyetle yiyor. Biz alet kullanan yaratıklarız diye övünüyoruz ama o yaratık parmağını/tırnağını aletleştirmeyi becermiş. Hangimiz daha akıllı bir iş yapmışız tartışılır.

Bu maymuncuğun tek upuzun orta tırnağı ve kunduzların uzun sivri tırnakları ve de koyu tenli tezgâhtarların rengarenk, ışıl ışıl dikenleştirilmiş tırnaklarının çağrışımları beynimde taptazeyken, hemencecik bir Google yapıverdim. Önce, bu coğrafyada çok bol olduğu için, ellerini pek güzel kullandığını defalarca gözlemlediğim sincapların fotoğraflarını ve videolarını bir de bu gözle izledim. Evet yanılmamışım; onlar da kunduzlar gibi muhteşem uzun tırnaklarla ama çok maharetle ellerini kullanıyorlar. Sonra diğer maymun soylarını da izledim ki gördüklerimi kolayca tahmin edeceğinizden lafını etmesek de olur. O zaman kafama dank etti uzun tırnak severliğimizin altyapısı. Neden uzatılmış tırnakları onca beğendiğimiz. Neden kolayca adapte olup, upuzun tırnaklarla rahatça çalışabildiğimiz…

İklim bilimci Mikdat Kadıoğlu’ndan öğrenerek dilime pelesenk ettiğim bir laf vardır: “Konudan bağımsız olarak, eğer bir plan yaparken hava durumunu dikkate almıyorsanız, yanılırsınız”. Defalarca deneyerek doğruluğundan emin olduğum ve şiar edindiğim bu cümleden hareketle, bambaşka bir alanda benzer bir söylem tutturdum:

“Konudan bağımsız olarak, eğer bir açıklama ararken evrimi dikkate almıyorsanız, yanılırsınız”

Yaşasın upuzun geçmişimiz ve yaşasın uzun tırnak severliğimiz.


22 Ocak 2020

Yazının Facebook Sayfasındaki bağlantısı.

GERİ